Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’a karşı yapılan baskılar sonucunda istifaya zorlanmasıyla birlikte 28 Şubat darbesinin izleri tarih boyunca unutulmayacak bir şekilde silinmedi. “Post-modern” darbe olarak adlandırılan bu süreç, Türkiye’nin demokrasisine büyük zararlar verdi. Darbeyle birlikte medya da adeta bir silah gibi kullanılarak baskı ve manipülasyonlara başvuruldu. Aczimendiler, Fadime Şahin ve Müslüm Gündüz olayları gibi olaylar kamuoyunda geniş yankı uyandırdı.
28 Şubat sürecinde Özellikle Sincan’da tankların geçişi, darbenin daha da belirgin hale gelmesine neden oldu. RP’li Belediye Başkanı Yıldız hakkında soruşturmalar başlatıldı ve İran’ın Ankara Büyükelçisi Bagheri’nin protesto edilmesiyle gerginlik arttı. Öte yandan, Başbakan Erbakan’ın aldığı kararlar ve uygulamalar da tepkilere yol açtı. Hükümet içerisinde yaşanan gerginlikler, siyasi arenada da yankı uyandırdı. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Erbakan’a yönelik endişelerini dile getirdiği mektubuyla birlikte olaylar daha da karmaşık hale geldi.
MGK toplantısı, Türkiye’ye siyasi ve sosyal anlamda yeni bir istikamet çizdi. Uzun süren ve çok tartışılan toplantı sonunda alınan kararlar, Türkiye’nin laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti ilkesine bağlı kalınacağını vurguladı. MGK kararlarının hükümet tarafından uygulanmaması halinde sorumluların devletin yürümesini engellemekle suçlanacağı belirtildi. Oluşturulan “uygulama komitesi” ise MGK kararlarının uygulanması için çalışmalarına başladı.
Sonuç olarak, 28 Şubat darbesinin izleri Türk demokrasi tarihine kara bir leke olarak kazındı. Uzun süren gerginlikler, kriz dönemleri ve siyasi anlaşmazlıkların ardından ülkenin krizden çıkış yolu olarak seçim görüldü. Anayasa Mahkemesi’nin RP hakkında kapatma istemiyle dava açması ve Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde irticaya karşı “Batı Çalışma Grubu” oluşturulmasıyla krize çözüm arayışları devam etti. Bu süreç, Türkiye’nin demokrasi mücadelesinin önemli bir dönüm noktası olarak tarihe geçti.
