Ekrem İmamoğlu, “CHP Genel Başkanı olmalı mı?” sorusunu gündeme taşıyarak, partinin içindeki mevcut bunalımın “kişiye özgü çözüm bulma” arayışlarından kaynaklandığını ifade etti. İstanbul’daki yerel yönetimden edindiği mali ve siyasi güç sayesinde, Ankara’daki CHP Genel Merkezi’nde önemli bir etki alanı oluşturmayı başaran İmamoğlu, cumhurbaşkanı adaylığını da bu güç ile dayattı. Seçim tarihinden neredeyse 3 yıl erken, CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olmayı kendi açısından bir politik ve hukuki zırh olarak değerlendirdi. Bu hamleyle belirli ölçüde başarılı da oldu. Ancak günümüz CHP’si, hızla kurumsallıktan uzaklaşıyor ve köklerinden kopma riski taşıyor. İktidara gelmek adına her şeye başvuran CHP, bu süreçte kendi prensiplerini göz ardı ediyor. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İmamoğlu’na sahip çıkıyor görüntüsünü kullanarak hem kendi koltuğunu sağlamlaştırmayı hem de cumhurbaşkanı adayı olma yolunda kendisine yatırım yapma çabasını sürdürüyor. İstanbul’daki yolsuzluk iddiaları ise neredeyse hiçbir CHP’li tarafından önemsenmiyor. Bu durum, İmamoğlu’nun kariyer plânlaması ile CHP’nin merkezi iktidar açlığı arasındaki örtüşmeden kaynaklanıyor.
***
Öte yandan, AK Parti ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, yolsuzluk iddialarıyla ilgili olarak üç ana noktayı öne çıkardılar:
1- Bilgi ve belgeleri sunanların tamamı CHP’li. İç savaşın bir sonucu olarak, yolsuzluk skandalları deşifre oldu. Şimdi çalana değil, bu durumu ortaya çıkaranlara kızıyorlar. Görevini ifa edenleri değil, yolsuzluk yapanları savunuyorlar.
2- Yargının iddialarına yanıt veremeyen CHP yönetimi, halkı sokağa dökerek kaos yaratma çabasına girişti. Paylaşım kavgası neticesinde başlayan yargı sürecini neden bize mal etmeye çalışıyorsunuz?
3- Vergilerden aktarılan kaynaklar, hizmet yerine kişisel çıkarlar için kullanılıyor. Bu durum açığa çıktığında, kendi yakınlarına bile bakacak halleri kalmayacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünkü AK Parti Grup Toplantısı’nda buna benzer kaygılarını dile getirdi:
1- Pazartesi akşamı yaşananlar, sizin zehirli dilinizin bir sonucudur. Millete hakaret edenlere, yalnızca AK Parti karşıtı diye prim verdiniz. Şimdi çıkıp ahlak dersi vermeye çalışmanız, durumun alçaklığını gizlemiyor.
2- Ülkeyi yabancılara şikâyet etmekten utanmıyor musunuz? “Türk ekonomisine zarar vereceğim” diyen bir ana muhalefet lideri olur mu?
3- CHP Genel Başkanı’nın polise taş atan, molotof atan ve camilere hakaret edenlere sahip çıkması, milletimizi rencide ediyor!
***
Bir diğer dikkat çeken nokta ise “boykot şantajı” meselesi.
Siyasi hayatın doğal akışından saparak ticari hayata tehditkâr bir dille girmesi, ne çağrıyı yapan kişiye ne de ülkeye fayda sağlar. Milli markaların itibarı zedelenir, bu durum on binlerce çalışanın ekmeğiyle oynanmasına kadar gidebilir. Boykot söylemi, kutuplaşmayı artırarak toplumda huzursuzluğa neden olur. Alışverişe çıkan sade bir vatandaşın bile ruh hali olumsuz etkilenir. Siyasetçinin bilinçaltının dışa vurduğu anlar, gerçek niyetlerini ortaya koyar. O nedenle, “Seçmen bize kredi açtı. Bu oyları kalıcı olarak kazanacağız” diyenlerin güvenilirliği zedelenir. Partili kalabalıklara hitap etmenin tehlikelerine kapılan bir siyasetçi, fiiliyetini yitirmeye mahkûmdur. Bu, milletin geleceği adına olumsuz sonuçlar doğurabilir. CHP Genel Başkanı’nın,
