USD38,45
%-0.09
EURO43,75
%0.02
CNY5,30
%0.12
GBP51,56
%0.44
EURO/USD1,13
%0.07
BIST9.078,43
%-1.59
Petrol59,75
%-2.15
GR. ALTIN3.987,26
%-2.04
BTC3.693.104,30
%1.75
  1. Haberler
  2. Gündem
  3. Deprem Biliminde Güven Krizi: İstanbul Ne Yapmalı?

Deprem Biliminde Güven Krizi: İstanbul Ne Yapmalı?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İstanbul, 23 Nisan’da 6.2 büyüklüğünde bir depreme maruz kaldı.

Ancak bu olayın ardından, toplumda bilgiye duyulan güven büyük ölçüde sarsılmış durumda. Deprem anında ekranlara yansıyan uzmanların söylemlerinin, halkın kafasındaki endişeleri artırmaktan başka bir işe yaramadığı gözlemleniyor. Naci Görür ve Celal Şengör gibi önde gelen isimler, bu sarsıntının, korkulan büyük depremin bir habercisi olduğunu ve gelecek olan depremin 7.5 ve üzeri bir büyüklüğe sahip olacağını öngörüyor. Diğer bir grup, Şener Üşümezsoy ve Ahmet Ercan liderliğinde, 6.2’lik sarsıntının zaten beklenen büyük deprem olduğunu, bundan daha büyük bir etkinin beklenmediğini savunuyor.

Asıl iç karartıcı olan durum, tartışmaların artık fay hatları etrafında değil, çıkar hatları etrafında dönmesidir. Veriler kadar niyetlerin de sorgulandığı bir ortamda, bazı bilim insanlarının büyük inşaat firmalarına danışmanlık yapması ve bu firmaların ticari beklentilerine uygun açıklamalar yapması kamuoyunda soru işaretleri doğurmakta. Bu iddialar bazılarına karalama gibi gelse de, birçok insan için bu durum sadece bir söylentiden öteye gitmiyor; bilimin güvenilirliği sorgulanıyor.

İnsanlar, deprem bilimcilerinin açıklamalarını dinlerken, “Bu bilgi kimin işine yarıyor?” sorusunu akıllarından geçirmeden edemiyor. Ekranda görünenin bilim mi, yoksa piyasa dili mi olduğuna dair bir sorgulama söz konusu.

Yaşanan güven kaybı yalnızca akademi alanında değil, toplumsal düşünme biçiminde de etkili. Gerçek bilgi ile manipülatif söylem arasındaki çizgi bulanıklaşıyor; bu da halkın nasıl bir hazırlık yapması gerektiğini bilmeme sorununu beraberinde getiriyor.

***

Deprem riski var, ya da belki yok; belki büyük, belki küçük olacak. Ne zaman olacağı kesin değil. Ama bu durumun asıl nedeni değil.

Marmara’daki fay hattı şehir merkezinin içinden geçmiyor. Ancak, Maraş ve Hatay’da bu hatların geçtiği açık. Sonuçlar ortada. Zaten mesele sadece fay hattı ile de sınırlı kalmıyor. Asıl mesele, bu fay hattına uyumlu bir şehir düşüncesinin gelişip gelişmediğinde yatıyor.

Kendini koruyamaz hale gelmek ve bilgilere dayanan hareketsizlik durumu da bir başka sorun. Bilgiyi bilince dönüştürmemek; bilimsel bilgiyi öne çıkaramamayı ifade ediyor.

Her şeyi konuşup hiçbir şey yapmamak ise doğal bir felaketin ya da kaderin değil, insanın bir hatasıdır.

***

1999’dan beri bu ülke, her deprem sonrası kendisine şu soruyu soruyor: “Hazır mıyız?” Bir nesil geçti, ancak biz hâlâ 1999 sonrası tartışmaların tekrarından öteye gidemiyoruz. 26 yıl geçti ve İstanbul depreme hazırlıksız. Bu durum, ihmalkârlığın ötesinde toplumsal bir ayıbı ifade ediyor. Aynı zamanda toplumsal bir hafıza kaybı ve siyasi bir vizyonsuzlukla ilgili bir durum.

İstanbul’da 1999 öncesinde inşa edilen yapıların maruz kaldığı en büyük sorun, yalnızca denetim eksikliği ya da plansızlıkla kalmıyor; kullanılan malzemelerin de kalitesi büyük bir problem teşkil etmekte.

O dönem, köyden kente göç ile ortaya çıkan gecekondu kültürü, zamanla apartmankondulara dönüştü. İnşaatlar hızla ve kontrolsüz bir şekilde arttı. Bu süreçte birçok yapıda, ciddi derecede sakıncalı olan deniz kumu kullanıldı. Tuz ve klorür içeren bu malzeme, yapıları çürütecek korozyona neden oluyor. Zira tuz, zamanla betonun iç yapısını etkileyerek demiri zayı

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
Deprem Biliminde Güven Krizi: İstanbul Ne Yapmalı?
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Miralay Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!