“ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİ SERBEST BIRAKILSIN”
Sayın Hakim ve değerli üyeler;
Sizlerin önünde şunu belirtmek isterim: Bana yöneltilen suçlamalar hakkında düşüncelerimi ifade etmek istiyorum. 20 Ocak’ta, Sayın Genel Başkanımız ile birlikte Kadıköy’de bir paneldeydik. O gün güzel bir başlangıç yapmak niyetindeydik. Ancak, sabahın erken saatlerinde, Anayasa ve hukuka aykırı bir şekilde, bir gencin, Gençlik Kolları Genel Başkanımızın evine yapılan müdahale son derece üzücüdür. O Genel Başkan, benim çocukluk arkadaşımdır, onu ve ailesini tanıyan biriyim. Ben, her evlada bir çocuk gibi bakıyorum. İstanbul’daki tüm gençler bizim evladımızdır. Bu nedenle, 6,000 genç için üniversite yurtları açtım ve her yıl 100,000 gence burs veriyorum. Bunun yanında, yarısı ücretsiz olan 13-14,000 çocuğun eğitim gördüğü kreşler kurdum, hedefimiz bu sayıyı 150’ye çıkarmaktır.
Çocuklara ve gençlere bu gözle bakıyorum.
Bu nedenle, tutuklu olan üniversite öğrencilerine karşı yapılan zulmü kınıyor ve yanlış buluyorum. Bu tür davranışlar yanlıştır. Gençlere, ifade özgürlüğü üzerinden bu tür uygulamalar yapılmamalıdır. Bu feryadı sürekli dile getireceğim.
Haksızlığa uğrayanların yanında olacağım. Hukuksuzlukla uğraşanların yanında duracağım. Bu kararlılığımdan asla vazgeçmeyeceğim. Hiçbir güç beni susturamaz. Korktuğum tek bir varlık vardır; o da Yaradan’dır. Bunun yanı sıra, milletime de sığınırım. Milletimin iradesi benim için en önemli olandır.
“BUNUN NERESİ HAKARET”
Bu bağlamda, genç kardeşimi ifadesini vermeye çağıracaksanız, gelir. Kim ifadeye çağrıldığında gitmekten vazgeçer ki? İfadeye çağırdığınızda, gençler gelirler. Ancak, kapılarına polisler yığıp tutukluyormuş gibi almaya çalışmak, yapılan bir zulümdür. Bu durum, milletin evlatlarına yapılır mı? Acı çekmiş midir? Evet, benim içim acımıştır. Bugün de aynı hislerle yanıyorum. Panelde hislerimi dile getirdim. Ne dedim? “Sayın Başsavcı, buradayım: Sizin evlatlarını dahi bu muamelelerden kurtarmak için, sizi yöneten düşünceyi bu milletin zihninden silip atacağız ki, evlatlarınızın kapısına kimse dayanmadan yaşayabilsinler. Onların huzurunu sağlamak için mücadele edeceğiz.” Bu sözlerimin neresi tehdit ya da hakaret?
Hepimizin doğası gereği, bu ülkede yaşayan herkesin çocuklarının geleceğinden kendi sorumluluk hissetmemesi düşünülemez. 16 milyon insan, beni İstanbul Belediye Başkanı olarak seçmezdi. Sandık yokken bile, insanlar koşa koşa ön seçime gidip, “Ekrem İmamoğlu benim Cumhurbaşkanı adayım” der miydi? Ben sorumluluğumu hisseden bir insanım.
İster başsavcı, ister hakim, ister cumhurbaşkanı olun; ben sizlerin evlatlarını seviyorum. Bu ülkenin geleceğinin parlak olmasını istiyorum ve bu amacım hiç değişmeyecek. Yüzlerce insanın rahatsız edici tavırları ya da kararları beni etkilemeyecek.
Ben, bu yola 6-6,5 yıl önce helalleşerek çıktım. Helalleşmenin ne demek olduğunu biliyoruz. Bu bağlamda bu yolda kararlıyız.
Bu konuşmayı yaptıktan sonra, Sayın Genel Başkan’ın yanındaydım. İlk ifadesi, “Ne kadar insani bir hareket olduğunu tebrik ederim” şeklinde oldu. Ancak, alkışlar bitmeden bir yetkili geldi ve cep telefonundan “Son dakika: İ