Aksa Tufanı miladı sadece İslam ümmeti için değil; tüm dünya mazlumları için özgürlük ateşinin çok güçlü olarak yanmaya başladığı, direniş bilinci ve pratiğinin en mükemmel şekilde örneklendiği tarihtir.
Tevbe Suresi 24.ayeti hatırlayalım. Bu ayet mealen şöyle söylüyor: “Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, azalmasından korktuğunuz ticaretiniz, pek hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevimli, daha değerli ise o halde Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.”
Bu ayetin gereğini yerine getiren, bu ayeti dört dörtlük pratiğe döken, bu ayeti somutlaştıran Gazzeli, Lübnanlı, Yemenli Müslümanlara selam olsun…
Onlar kutsalları için canlarını ve mallarını ortaya koydular. Açlık, susuzluk, soğuk, hastalık gibi her türlü mahrumiyete rağmen direnmeye devam ediyorlar.
Onlar bizim öğretmenlerimiz… Onlara bakıp gerçek Müslümanlığı öğreniyoruz. Gerçek imanın ayrıntıya boğulmuş fıkhi veya kelami tartışmalarla elde edilemeyeceğini, gerçek imanın tıpkı Gazze’de, Lübnan’da, Yemen’de olduğu gibi ayetlerin bizim yaşamımızda ete kemiğe bürünmesi ile elde edilebileceğini çok iyi anladık.
Dünya Kudüs Günü vesilesiyle artık şunu ilan edebiliriz: İslam ümmeti bir uyanışın arifesindedir. Bütün engellemelere, bütün karartmalara, bütün manipülasyonlara rağmen bu uyanış engellenemeyecektir. Artık ok yaydan çıkmıştır.
Mezhepçi ya da kavmiyetçi saiklerle direnişi karalamak, gözden düşürmek için atılan tüm adımlar boşa çıkmaya mahkumdur..
Güneş balçıkla sıvanamaz. Direniş Cephesi’nin tüm gücü ile emperyalist ve siyonist işgale, katliama nasıl direndiğine Müslüman ve gayr-i Müslim tüm halklar şahittir.
Emperyalizmin ve siyonizmin İslam dünyasındaki işbirlikçileri ile mezhepçi/kavmiyetçi hezeyanları nedeni ile gözlerini, aklını ve kalbini hakikate kapatanlar Direniş Cephesi’nin öncülük ettiği uyanışı engelleyemeyeceklerdir.
Siyasette, bürokraside, medyada yuvalanan ve sürekli olarak mezhep ya da kavmiyet üzerinden Direniş Cephesi’ni karalayan, aşağılayan güruhun farkındayız. Bu güruhun nerelerden fonlandığını da iyi biliyoruz. Bunlar ne yaparlarsa yapsınlar hakikatin üstünü örtemeyeceklerdir. Çünkü Aksa Tufanı ile başlayan süreç hakikati o denli açık ve berrak hale getirmiştir ki, üstünün örtülmesi imkansızdır.
Bizim artık Şii-Sünni gibi mezhebi ayrıştırmalara, Türk-Kürt-Arap-Acem gibi kavmi ayrıştırmalara tahammülümüz yoktur. Mezhebi ve kavmi farklılıklarımızı birer zenginlik olarak görüp bu farklılıkların bizi rekabete ya hasımlığa götürmesine asla izin vermemeliyiz.
Ümmet kavramı mezhepçi ve kavmiyetçi bakış açılarını mahkum eden bir içeriğe sahiptir.
Kur’an bize vasat bir ümmet olmamızı emretmektedir. Bizim davamız bir ümmet davasıdır, mezhep ya da kavmiyet davası değildir.
Kudüs Günü’nü ihya ettiğimiz şu saatlerde Gazze’nin ve Yemen’in sürekli ateş altında olduğunu biliyoruz.
Büyük Şeytan Amerika ve Siyonist İsrail direnişi kırmak için çocuk, kadın, yaşlı demeden öldürmeye, kitlesel katliam yapmaya, soykırıma devam ediyorlar.
Gazze’nin boşaltılarak Siyonistlere teslim edilmesini, Yemen’in direniş örgütü Ensarullah’ın bertaraf edilerek Amerika uydusu Suudi Arabistan ve Körfez emirliklerinin kontrolüne girmesini hedefliyorlar.
Bir yandan da Gazze’deki, Yemen’deki, Lübnan’daki direnişin arkasındaki güç olan İran’ı da iki ay içinde vurmakla tehdit ediyorlar.
Gazze halkı tüm yokluğa, tüm tehditlere, tüm katliamlara rağmen topraklarını asla terk etmiyor. Şehit olanların yerine yeni yetişen gençlerini Kassam’a, Kudüs Seriyyeleri’ne gönderiyorlar. Silahlı mücadele eden mücahitlerin sayısının azalacağını hesaplayan Siyonistler, aksine bu sayının yeni gençlerin katılımıyla arttığına şahit oluyorlar ve çılgına dönüyorlar.
Tüm dünya televizyonları tarafından naklen yayınlanan esir takasları mücahidlerin adalet ve merhamet örnekliklerinin dünyanın her köşesinde konuşulmasına, etki bırakmasına yol açtı. Dünya halkları İslam’ın adalet ve merhamet anlayışıyla tanıştı ve hayran oldu. İslam’a dönüşlerin ciddi manada arttığı bir süreci yaşıyoruz.
Diğer tarafta Yemen halkı 10 senedir kirli bir iç savaşı yaşıyor. İç savaşın bir tarafında anti emperyalist, anti Siyonist Ensarullah Hareketi, diğer tarafında Suud-Körfez destekli yani Amerika destekli silahlı gruplar… Ensarullah’ın kontrol ettiği bölge denizden ve havadan abluka altında tutuluyor. Ambargo altındaki Yemen halkı açlık, susuzluk, ilaçsızlık, elektriksizlik gibi bir dizi büyük problemi yaşıyor. Buna rağmen Gazzeli kardeşlerinin yanında olmak ve Kudüs, Mescid-i Aksa gibi kutsallara sahip çıkmak adına; hem İsrail’e giden gemilere Kızıldeniz’i kapatarak, hem de İsrail’in başta Tel Aviv olmak üzere tüm şehirlerini füzeleriyle vurarak var gücüyle mücadele ediyorlar.
Katil Trump ve katil Netanyahu fiziki üstünlüklerine rağmen psikolojik üstünlüğün hala Direniş Cephesi’nde olmasını bir türlü hazmedemiyorlar.
Soykırıma rağmen, direnişin önemli liderlerinin şehadetine rağmen direnişi susturamadılar, susturamayacaklar.
Tüm direniş cephelerini cehenneme çevireceklerini, kıyameti yaşatacaklarını söyleyerek korkutmak ve pes ettirmek istiyorlar ama bu söylem hiçbir işe yaramıyor. Rahmetli İmam Humeyni’nin söylediği, geçenlerde İran Cumhurbaşkanı tarafından tekrar edilen “Onlar hiçbir halt yapamazlar” sözü tam da yerine oturuyor.
Çünkü karşılarında direniş erleri var. Onlar şehadeti alınlarının çatına kazımışlardır. Onların hayali, ideali Allah yolunda şehit olmaktır. Onlar en sevdikleri yakınlarını ve mallarını değil Allah yolunda cihadı tercih etmişlerdir.
Allah’ın izniyle direniş er