Mahfi Eğilmez*
1985 yılına geri dönersek, o zaman Hazine’de daire başkanıydım. Hazine, o dönem Başbakan Yardımcısı Kaya Erdem’in liderliğindeydi. Kaya Bey, bürokrasiden gelen bir isimdi; Hazine Genel Sekreterliği görevini yürütmüş, daha sonra siyasete atılarak Anavatan Partisi’nin kazanmasıyla Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde başbakan yardımcısı oldu. Siyasi konuları ele alış şekli, bürokratlara yaklaşımı, her zaman bir siyasetçi gibi değil, daha çok bir teknisyen edasıyla gerçekleşiyordu.
O dönemde çimento, şeker, petrol, gaz, kâğıt, gübre, elektrik ve pek çok başka alanda kamu iktisadi teşebbüsleri (KİT’ler) mevcuttu. Türkiye’nin ekonomik yapısında KİT’lerin rolü büyük bir öneme sahipti. Bu teşebbüslerin finansman programları Hazine’de oluşturulmakta, Devlet Planlama Teşkilatı’nın hazırladığı yatırım programlarıyla bir araya getirilerek KİT’nin yatırım ve finansman programı belirlenmekteydi. Hazine, KİT’lerdeki sermayenin sahibi olmanın yanı sıra, zarar eden KİT’lere de finansman desteği sağlamaktaydı. Ayrıca, KİT’lerin yönetim kurulu ve denetim kurulu üyelerinin atamaları Hazine tarafından hazırlanarak ilgili bakan, başbakan ve cumhurbaşkanının onayına sunulmaktaydı. KİT’lerin finansmanı konusunda sorumlu olduğum bölüm Hazine bünyesindeydi.
KİT’lerin yönetim ve denetim kurulu üyelerinin görev süreleri sona ermekteydi; ya eski üyelerin yeniden atanması ya da yeni kişilerin atanması gerekiyordu. Biz, atamalarla ilgili tüm hazırlıklarımızı tamamlamıştık ve Kaya Bey’in onayını almak için bekliyorduk.
O gün odamdaki sabit telefon çaldı (henüz mobil telefonlar yaygın değildi) ve Kaya Bey, KİT yönetim ve denetim kurulu üyelikleri için atama listelerini yanıma almamı istedi. Dosyalarımı hızla toparlayarak Kaya Bey’in yanına gittim. Odaya girdiğimde Anavatan Partisi’nin tanınmış iki milletvekiliyle karşılaştım. Selamlaşmanın ardından Kaya Bey, “Arkadaşlarımız, KİT yönetim ve denetim kurullarına atanacak bazı adayları belirlemiş, bunları değerlendireceğiz,” dedi. Daha bir şey söylemeden devam etti: “Ama önce sana birkaç dosya vermem lazım, gel şu küçük odada bunları vereyim,” dedi. Oraya girdiğimizde, Kaya Bey kapıyı kapattı ve sesi alçalarak bana, “Mahfi, bu arkadaşlar partilileri yönetim kurullarına atamak istiyor, onlara siyasi faaliyet yasağının olduğunu söyle ve atamaların mümkün olmayacağını anlat,” dedi. O dönemde gerçekten de KİT’lere atanacak yönetim ve denetim kurulu üyelerinin siyasi faaliyette bulunması yasaktı. Kaya Bey’in söyledikleriyle rahatladım çünkü ben de aynı fikirdeydim.
İçeri geçip toplantı masasına oturduğumuzda, milletvekillerinden biri elindeki listeden bir isim okudu ve bu kişinin önde gelen bir KİT’e yönetim kurulu üyesi olarak atanmasını önerdi. Ben, o ismi kaydettikten sonra KİT yasasında yönetim kurulu üyeliği için gereken koşulları okumaya başladım. Bu koşullar, devlet memurluğuna atanmada gerekli şartlara ek olarak, yükseköğrenim ve teşebbüsün faaliyet alanıyla ilgili uzmanlık gerektiriyordu. Ayrıca atanacak kişilerin siyasi faaliyetlerle meşgul olmaması gerektiği de belirtiliyordu. Siyasi faaliyet yasağı, bir siyasal parti üyesi olmayı da kapsıyordu (bu yasak daha sonra Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi). Ben bu koşulları okuyunca, milletvekillerinin yüzü düştü; zira listelerinde yükseköğrenimi ya da gerekli uzmanlıkları olmayan, çoğu da Anavatan Partisi’nin ilçe ya da il başkanları veya il genel meclisi üyeleri bulunmaktaydı. Bir milletvekili