Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, sosyal medya platformu üzerinden pazar günleri yayımladığı “Demokrasi hukuku notları” serisinde bu kez “Devletin şekli ve yapısı ile demokrasi ilişkisi” konusunu ele aldı.
Uçum, paylaşımında şu görüşlere yer verdi:
“PAZAR YAZISI DEMOKRASİ HUKUKU NOTLARI (4)
Devletin Şekli ve Yapısı ile Demokrasi İlişkisi! Devlet Şekilleri!”
Devlet şekilleri, genel olarak egemenlik ilkesine bağlı olarak tanımlanmaktadır. Ülkelerin devlet biçimlerini belirleyen bu ölçüt, cumhuriyet, teokrasi, monarşi, oligarşi ve aristokrasi gibi farklı sınıflandırmalara yol açmaktadır. Ancak demokrasi ile devlet şekilleri arasında doğrudan bir ilişki bulunmamaktadır. Örneğin, cumhuriyet rejimlerine sahip ülkelerin siyasi sistemleri otomatik olarak demokratik olmayabilir. Aynı şekilde, tüm monarşiler mutlakiyet içermez. Meşruti monarşiler, monarşi ile demokrasi arasında yaygın bir uygulama olarak kendine yer bulmaktadır.
Demokrasi, bir siyasi sistemin işleyiş prensiplerinden biri olmakla birlikte, devlet yapısı ve şeklinin dışında bir tercih olarak değerlendirilmektedir.
Bununla beraber, demokrasi ile en uyumlu devlet biçiminin cumhuriyet olduğunu söylemek mümkündür. Buradaki anlam, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu milli egemenliğe dayanan bir cumhuriyet modelidir.
‘CUMHURİYETLE DEMOKRASİNİN BİRLEŞMESİ HALK EGEMENLİĞİNİ PEKİŞTİRİR’
“Eğer millete ait egemenlik, tamamen halk iradesine dayanan vesayetsiz bir demokrasi ile sağlanırsa, egemenliğin doğrudan halk tarafından kullanıldığı bir sentetik yapı ortaya çıkar. Bu nedenle, cumhuriyet temeline dayanan ve demokrasi ile var olan ülkeler, demokrasi açısından sistematik olarak daha güçlü ve ilerlemeye daha elverişli bir konumda olur.”
Cumhuriyet ve demokrasi birleştiğinde, milletin ve halkın egemenliği bir araya gelmektedir. Bu durum, egemenlik iradesinin bütünleşmesine yol açar ve halk tarafından kullanılan milli egemenlik anlayışının hüküm sürdüğü bir devlet yapısının tesisine zemin hazırlar.
Halkın milli egemenliğe tamamen sahip olması halinde üç temel irade düzeyi ortaya çıkmaktadır:
Birincisi, ‘milli irade’ olarak adlandırılan genel halk iradesidir.
İkincisi, ‘seçmen iradesi’ olarak bilinen halkın demokratik iradesidir.
Üçüncüsü ise, seçimler arasındaki dönemde halkın denetim iradesi olan ‘kamuoyu iradesidir’.”
‘MİLLİ EGEMENLİĞİN BİRLİK VE BÜTÜNLÜĞÜ KORUNMALIDIR’
“Elbette, halkın milli egemenliğe tam anlamıyla sahip olabilmesi için bazı şartların sağlanması gerekmektedir. Bu koşullar, pozitif hukuk düzeni tarafından güvence altına alınmalı; anayasal demokrasilerde en azından milli egemenliğin birliği ve bütünlüğünün korunması sağlanmalıdır. Milli egemenliğin yanında bürokratik yapılar aracılığıyla güç kazanımına müsaade edilmemelidir. Kuvvetler ayrılığı, kurumsal bir ayrılıktan ziyade milli egemenliğin işlevleri olarak değerlendirilmelidir.
Demokratik irade üzerinde herhangi bir vesayetin olmaması önemlidir. Cumhuriyeti ve milletin birliğini temsili için, halk tarafından doğrudan ve salt çoğunlukla seçilen bir başkana yetki verilmelidir. Bu durum, demokratik meşruiyet gereği halkın seçtiği başkana yürütme yetkisi verilmesini de zorunlu kılar. Bu bakımdan, demokrasiye en uygun hükümet modeli başkanlık sistemidir. Bu şartlar sağlandığında,