Amerikan ulusu, coğrafi konumu sayesinde dünyanın geri kalanından belirli ölçülerde izole bir yaşam sürmektedir. Kuzey Amerika’nın en büyük ülkesi olan ABD, iki sınır komşusuna sahip olması ve okyanuslarla çevrili olmasının getirdiği avantajlar nedeniyle uluslararası olaylardan daha az etkilenmektedir. Terör olayları, komşular arası çatışmalar ve savaşlar nadiren bu ülkenin insanlarını hedef alır. Kuzeydeki Kanada ile münasebetleri daha sorunsuzken, güneydeki Meksika ile kaçak göçmenlik gibi ciddi bir sorun söz konusudur. Bu durumu, Amerikalıların dünya meselelerine karşı daha az kaygı duyması olarak değerlendirmek mümkündür. Ancak bu durum, zamanla bazı Amerikalıların coğrafi ve siyasi konulardaki cehaletine yol açmaktadır. Birçok Amerikalı için dünya, Amerika’dan ibaret görünmektedir.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ABD, güçlü ekonomik ve siyasi yapısıyla 20. yüzyılın jandarması haline gelmiştir. Açık ya da örtülü bir şekilde pek çok hükümeti devirmiş veya yeni devletler kurmuş, farklı bölgelerdeki kaoslara karışmıştır. Kendine ait stabil demokrasisiyle nadiren köklü sosyal ya da ekonomik devrimlerle yüzleşen bir güç olmuştur.
Ancak, bu durum Donald Trump’ın birinci ve ikinci başkanlık döneminde köklü bir değişim göstermiştir. Amerikan halkının bazı kesimleri, dünya genelindeki siyasi gelişmeleri anlamakta zorlanmış ve bunların kendi ülkelerine de gelebileceğini düşünerek büyük bir şok yaşamıştır. Bu durumdan etkilenen kesimlerin başında iyi eğitimli profesyoneller, aydınlar ve sanatçılar yer almaktadır.
Trump’ın başkanlığı, entelektüel yetersizlikleri ve siyasal ideolojik dünya görüşüyle bu grupların tepkisini toplamıştır. Trump’ın dil kullanımı ve vücut dili, onu “maço” bir karakter olarak algılatmaktadır. Diğer taraftan, ırkçılık, kadın düşmanlığı ve yabancı düşmanlığı gibi özellikleri, onu demokratik değerlere sahip grupların gözünde olumsuz bir figür haline getirmiştir. Var olan aşırı sağcı ve otokratik eğilimler, onun intikamcı tavırları ve söylemleriyle örtüşmektedir, bu da onu iyi eğitimli insanlardan uzaklaştırmaktadır.
Trump, başkanlık görevine başladıktan sonra Amerikan Kongresi’nde bir konuşma yaparak, yönetim anlayışını ve dünya görüşünü paylaştı. Bu konuşma, hem Amerikan halkının ne beklemesi gerektiğine dair ipuçları vermekte hem de Trump’ın politikalarının niteliğini ortaya koymaktadır.
Trump’ın Kongre konuşması, Senatör Bernie Sanders tarafından değerlendirildi. Sanders, bu konuşmanın Amerika’yı nelerin beklediğine dair kritik mesajlar içerdiğini vurguladı. Trump, halkı aldatmak için çeşitli yöntemler kullanmakta ve bu süreçte medyayı da istismar etmektedir. Sanders, bu tür politikacıların nasıl sahtekarlık yaparak toplumun dikkatini gerçek sorunlardan uzaklaştırdığını ifşa etti.
Senatör Sanders, Trump’ın kamuoyuna yaptığı yalanları çarpıcı bir şekilde sıraladı. Trump, 2020 seçimlerinin kendisinden çalındığını öne sürerken, bunun kesin bir yalan olduğunu belirtti. Ayrıca, 6 Ocak’taki ayaklanmayı “sevgi günü” olarak tanımlamakta ve birçok yanlış bilgi yaymaktadır. Örneğin, iklim değişikliği hakkında Çin’in bir aldatmaca olduğunu iddia etmesi gibi gerekçeler de yalan sayılmaktadır.
Ayrıca, Trump’ın göreve getirdiği Elon Musk’a, milyonlarca ölü kişinin hala Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan para aldığını söyleyerek bu iddiayı desteklemesi de dikkat çekmektedir. Senatör Sanders, Trump’ın bu söyleminin gerçeklerle bağdaşmadığını ve sosyal güvenlik ödemelerinin gerçek alıcıları olduğunu vurguladı.
Sanders, Trump’ın halkın gerçek sorunlarından uzaklaştığını ve bu sorunların konuşulmadığını belirtmektedir. 800 bin evsiz insanın varlığı ve birçok ailenin kiralarını ödemekte zorlandığı gerçeği, başkanın konuşmasında yer al
