Viyana, Avusturya’nın başkenti, YEE tarafından düzenlenen bir konferansa ev sahipliği yaptı. Konferansta, Doğu ve Batı medeniyetlerinde şehirlerin oluşumunda etkili olan dini, kültürel ve düşünsel yaklaşımlar ele alındı.
Urania Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen etkinliğe Türkiye’nin Viyana Büyükelçisi Gürsel Dönmez ve düşünür Prof. Dr. Sadettin Ökten’in yanı sıra oldukça kalabalık bir davetli topluluğu katıldı.
Programın moderatörlüğünü üstlenen Türk-Alman Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Tacettin Kutay, Büyükelçi Dönmez ve Viyana YEE Müdürü Halil İbrahim Doğan’ın selamlama konuşmaları ile konuyu başlattı.
Prof. Dr. Ökten, şehirlerin, toplumun birikimini hem işlevsel hem de duygusal olarak görünür kılan yapı taşları olduğuna dikkat çekti. İnsanların inanç ve değerleri doğrultusunda hayatlarını şekillendirdiğini ifade eden Ökten, bu anlayışın şehirlerin inşasına veya dönüşümüne yön verdiğini vurguladı.
Ökten, “Bir şehre baktığımızda, o şehre hakim olan erk ve bu iktidarın zihniyeti neyse, şehir buna uygun olarak inşa ediliyor veya dönüştürülüyor.” şeklinde konuştu. Viyana’nın, kültürel yapısını kısmen korumaya çalışan bir Orta Avrupa şehri olduğuna ve Amerikan kültürü etkisi altında tam anlamıyla kalmadığına dikkat çekti.
“Amerikan kültürünün geldiği yer de ot bitmez,” diyerek Viyana’daki Tuna Nehri kıyısında gözlemlediği Amerikan kültürü unsurlarından bahsetti.
Birinci Dünya Savaşı sonrası egemen olan tüketim kültürünün sona erdiğini dile getiren Ökten, “Küresel sermayenin hızlı bir şekilde dönmesi için sadece satın almak gerekiyor. Satan, almadan yaşayamaz.” ifadelerini kullandı. Küresel medyanın etkisi ile bu durumun yaratıldığını belirten Ökten, karşı çıkan siyasi yaklaşımların tehdit edildiğini de sözlerine ekledi.
Prof. Dr. Ökten, Batı kültürünün hakim olduğu bölgelerdeki Müslümanların kendi kimlik ve değerlerini kaybetmeden yaşamalarının önemine vurgu yaptı. Bireyin kendisini tanımasının bu süreçteki kritik önemi üzerinde duran Ökten, kendini tanıyan kişilerin sınırlarını belirlemenin daha kolay olduğunu ifade etti. Bu coğrafyada yaşayan Müslümanların kendilerine sınırlar çizmesi ve bu sınırları aşmamaya özen göstermeleri gerektiğini savundu.